Çanakkale Şiiri ve Yazılışı
13 Temmuz 2024

Çanakkale Şiiri ve Yazılışı

ÇANAKKALE ŞİİRİ

Çanakkale Şiiri denince akla ilk gelen eser, Mehmet Akif Ersoy'un "Çanakkale Şehitlerine" adlı başyapıtıdır. Ancak, bu efsanevi savaş üzerine ve özgürlükleri uğruna canlarını feda eden binlerce insan için yüzlerce dize yazılmıştır.

Çanakkale Şiiri deyimi, bu savaşın büyüklüğü ve önemi sebebiyle adeta Türkçe'ye yerleşmiş durumdadır. Çanakkale Savaşı, tarihin en kanlı ve en efsanevi savaşlarından biridir. Bu savaş sadece Türk milletini değil, savaşa katılan diğer ulusları da derinden etkilemiştir. Savaş ile başlayan bazı ilişkiler dostluğa dönüşmüştür. Örneğin, savaşta yer alan Anzaklar için Çanakkale'de bir anıt yapılmış ve Mustafa Kemal, bu savaşta ölen insanlar için anavatanlarına bir mesaj göndererek onların da burada rahat uyuyacaklarını bildirmiştir.

Çanakkale Savaşı bir milletin ruhuna işleyen destansı bir savaştır. Bu mücadelede hayatlarını kaybedenler yalnızca kendi özgürlükleri için değil, gelecek nesillerin özgürlükleri için de savaşmışlardır. Bu destanı en iyi anlatan Çanakkale Şiiri, milli şair Mehmet Akif Ersoy'un "Çanakkale Şehitlerine" adlı başyapıtıdır.

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela.
Hani, tâuna da züldür bu rezil istila!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayasızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz.
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer.

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler.
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râzım?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.

Asım'ın nesli. Diyordum ya. Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar.
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi.
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb.
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.

'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllen enmağribi, akşamları sarsam yarana.
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran.
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, âsâra gömülsen taşacaksın. Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât.
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif ERSOY.

ÇANAKKALE

Ya Rab, Celal'inin kahrını tez elden aşır
Şu Çanakkale yenilmez ibretini taşır.

Kutsal ruhların ayakları da ağırlaşır
Şu topraklar ezelden ebede sırlar taşır.

Gelir, yedi düvelin kan kusan gemileri
Yiğitler dönmek nedir bilmez, hedef ileri.

Zulüm kılıcı yakıp yıkar genç bedenleri
Çanakkale alır vermez, harbe gidenleri.

Ateş kusardı zırhlılar hep mavi sulardan
Yardıma gelirdi ruhlar, kavi ululardan.

En samimi dualar ulaşır analardan
İbret levhası tarihe Anafartalar'dan.

Gelibolu'da yılmaz yiğitler göğüs gerer
İçer ecel şerbetini, şehitliğe erer.

Şu türbeleri, şu uyanık yıldızlar bekler
Gök kubbenin altından saçılan nurlar ekler.

Çanakkale hakikat ışıklarıyla dolardı
Binlerce canlar bu vatan uğrunda solardı.

Şu âlem Türk'ün yüceliğini kucaklardı
Şehitlik şerbetiyle mutlu olacaklardı.

Emelleri de gömülmüş, her yer mezar olmuş
Vahdet bahçesinde şu yatanlar şehit olmuş.

Düşman emeli suya gömülmüş, hayal olmuş
Deniz, gök ve yer susmuş, yatanlar çok mesutmuş.

Güllere sinmiş şehitliğin, senin kokundur
Çanakkale geçilmez, düşmana korkundur.

Çanakkale hürriyetin ve özgürlüğündür
Tarihe şan ve şerefle yazılan gücündür.

Hasan Kocamanoğlu.

Sizden Gelen Sorular / Yorumlar

soru

Yavuzcan

12 Temmuz 2024 Cuma

Mehmet Akif Ersoy'un ''Çanakkale Şehitlerine'' adlı başyapıtındaki duygu yoğunluğunu nasıl tarif edebiliriz? Özellikle ''Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.'' dizeleri sizde nasıl bir etki bırakıyor?

Cevap yaz
1. Cevap
cevap

Admin

Merhaba Yavuzcan,

Mehmet Akif Ersoy'un "Çanakkale Şehitlerine" adlı şiiri, gerçekten de derin bir duygu yoğunluğuna sahip. Özellikle bahsettiğiniz dizeler, şehitlerin fedakarlığını ve bu fedakarlığın yüceliğini vurguluyor. "Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer." dizeleri, şehitlerin temiz ve kutsal kabul edilen fedakarlıklarını öyle bir anlatıyor ki, adeta gökten inen atalarının bile onların alnını öpeceğini ifade ediyor. Bu, şehitlerin yaptıkları fedakarlığın ne kadar büyük ve yüce olduğunun bir göstergesi. Bu dizeler bende derin bir saygı ve minnettarlık duygusu uyandırıyor. Sizde de benzer hisler uyandırdığını tahmin ediyorum. Bu şiir, milletimizin bağımsızlık ve özgürlük uğruna ne büyük bedeller ödediğini hatırlatan ve her seferinde duygulandıran bir eserdir.

Saygılar,

Soru Sor / Yorum Yap

şifre

Çok Okunanlar

Seddülbahir Cephesi

Seddülbahir Cephesi

Popüler İçerikler

Anafartalar Cephesi

Anafartalar Cephesi

Editörün Seçtiği

Cepheler

Cepheler

Haber Bülteni

Popüler İçerik

Çanakkale Savaşı Öncesi

Çanakkale Savaşı Öncesi

Arıburnu Cephesi

Arıburnu Cephesi

Conkbayırı Konumu ve Özellikleri

Conkbayırı Konumu ve Özellikleri

Çanakkale Türküsünün Sözleri

Çanakkale Türküsünün Sözleri

Çanakkale Savaşı

Çanakkale Savaşı